10 Ekim 2008

Dogumgunu


Iki gun once dogumgunumdu sevgili gunluk, otuz uc yasindayim artik.... Butun gun ekran basinda, internet aginin dunyanin obur ucundan bana kadar ulastirdigi kutlamalari aldim, cok guzel bir gundu... Yolun yarisina az kaldi... Artik kendimi eskisi kadar genc bulmuyorum... Eski fotograflarima bakiyorum, cildim bile degismis. Ama tabii ki enseyi karartmiyoruz, genciz daha...

Bu siralar Demir geceleri iyi uyumyor, nedenini cozemedim, cok uykusuz kaliyorum, yoruluyorum... Simdi cok onemli degil ama yakinda calismaya baslayinca epey zor olacak, umarim o zamana kadar duzelir...

Geceleri Demir'i beslerken kitap okuyorum, bir suredir eski okuma hizimi kaybetmistim, elime ne alsam keyif vermiyordu. Kendi kendime okumaktan her zaman zevk aldigim bir yazarin kitabina baslasam iyi olacak, o bana gerekli itici gucu verir diyordum, gercekten de oyle oldu. Elif Safak'in "Sehrin Aynalari"ni okumamistim, ona basladim once. Guzeldi keyifliydi, diger Elif Safak romanlari kadar olmasa da... Bir Araf kadar ya da Baba ve Pic kadar ya da Bit Palas kadar cok sasirtip heyecanlandirmadi beni ama yine de cok iyi geldi... Sonra kitapligima sikismis bir Iris Murdoch vardi "Ruya Sakinleri"... Bir bakayim suna neymis diye elime aldim... Istanbul'dayken "Ag" da dururdu raflarda bir turlu elime almamistim, nedense ocu gibi korkuyordum bu kadindan... Oysa ne mukemmel bir tarzi varmis... Bayildim kitaba, su gibi ictim, geceleri Demir icin uyandigimda basladigim okuma seanslari o uyuduktan sonra bile devam etti. Bir cirpida bitirdim ve Ag'i Ankara'ya gonderdigim icin kendime kahrettim... Gider gitmez alip cantama yerlestirecegim... Neden bu kadar gec kesfettim bilmiyorum, ama hem yazarligina hayran oldugum icin hem de beni yeniden eski okuma gunlerime dondurdugu icin kutsuyorum Murdoch'i su an....

Simdi de elimde Nobel Odulu bir yazar var, Kenzaburo Oe. Kisisel Bir Sorun. Konusu biraz yipratici olsa da (ozellikle su donemde) son derece surukleyici baska bir kitap... Karisi anormal bir cocuk doguran bir ogretmenin yasadiklari uzerine... Dolayisiyla depresif biraz... Gece hic uyumadigim icin, sabah perisan bir halde Demir'i Adriana'ya birakip biraz uzanayim dedim, fakat kitabi birakamadigim icin uyuyamadim bir turlu... Sonra herhalde tansiyonum dustu, yemek yapmak icin kalktigimda hem biraz basim donuyordu ve ellerim titrer gibiydi, hem de ruhen cokmus durumdaydim... Birden uzun zamandir olmadigi kadar mutsuz hissettim kendimi, sanki hersey ustuste geliyordu, kofte yapmak istiyordum fakat bi bakiyordum ki ekmek bitmis, corba yapayim diyordum fakat pirinc kalmadigini goruyordum, yorgundum dinlenmek istiyordum ama yemek yapmam gerekiyordu, biraz yalniz kalmak, hicbir sey dusunmeden oylece 'durmak' istiyordum ama olanaksizdi... Butun bu hisler icinde yemekleri hazirlayip masaya oturduktan sonra, Irma ve Adriana ile sohpet iyi geldi herhalde ki, acildim.

Biraz muzik dinleyelim dedim, Irma raftaki Paravottileri gormus, onu dinlesek olur mu dedi, pek istekli degildim, neseli ve canli bir seyler dinlemek istiyordum ama kiramadim... Sonra da dusundum, Irma o kadar iyi bir bakici ki, oylesini bir daha asla bulamam... Tanriya sukur burda onun gibi birisini buldum, tamamen sans eseri... Yoksa operalardan, baleden bahseden, Vivaldi'den Shopen'den konusan, Pavarotti dinlemek isteyen ve bana giyim konusunda, dikis konusunda -yemek haric- her konuda fikir verebilecek, ustelik de Doga'yla bu kadar guzel ilgilenip, onu egitebilecek birini ben nereden bulacaktim... Tanriya sukur ki evet onu buldum...

Otuz uc yasimin ilk gunlerini boyle duygusal firtinalar icinde gecirdim sevgili gunluk, bakalim onumuzdeki bir sene nelere gebe...