26 Ağustos 2008

Aşk ayrılıktır..

Aşk ayrılıktır. Aşk ile ayrılık ikiz kardeşlerdir.

Aşk, zor bir şeydir. Güzeldir ama zordur. Seversin, sevilemezsin; sevilirsin, sevemezsin; seversin sevilirsin, yürütemezsin, çevresel etkenleri vardır, yaşamsal engelleri, biter mi bitmez mi tartışmaları, sonsuza dek sürer mi sürmez mi anlaşmazlıkları.... Aslında sadece iki bilinmeyeni olduğu halde - kadın X, erkek Y- çözümsüz kalmış bir insanlık denklemidir. İşin aslı, belki de aşk acı bir şeydir... İçinde gözyaşı, hüzün, acı, ayrılık olmayan aşk yok gibidir...

Aşık olunca, içinde anlamsız bir boşluk, karnında bir burkulma ve başında kavak yelleriyle dolaşırsın... Aşk, içinde, özünde, acıyla harmanlanmış lezzetli bir meyve gibidir. Yemeden duramazsın acı olduğunu bile bile... Onun varlığı alevlenmiş yüreğine serpilen serin duru su taneleri iken, yokluğu, anlatılamaz bir susuzluk gibidir...

Aşk ayrılıktır. Ayrılık gecelerinin saatleri uzundur... Gündüzlerinde oyalanmak kolaydır, en sevgili arkadaşlarla akrabalara kaçılır, "ondan" uzak sohbetlerde dinlendirilir acılı yürekler, eski serin su tanelerinin yeri doldurulmaya çalışılır, alevler önüne geçilemez hal almışken... Belki usul usul bir dost sohbeti eser de ferahlatır diye... Çoğu zaman çare olmaz, sadece büyük ve renkli bir örtü altına sıkıştırılır acı... Ama ya geceleri... Geceler ne sessiz, ne karanlık, ne yalnız ve ne uzun yürür gündüzlerin arkasından; öyle ayaklarını sürüyerek ve en ağır bestelerini dolayarak bileklerine... Bütün bir geceyi bütün bir ömür gibi geçirirsin, içindeki çığlıkların çıldırmış gürültüsüyle, gündüzlerin varlığı çıkıverir akıldan... Sabaha az kala uykuya teslim olunur zorla... Güne yüreğine sokulmuş, dönenip duran bir hançerle uyanmak; ne çetindir!... İçini çamur gibi yapan o deriiin yoksunluk hissiyle uyanmak... Ayrılık gündüzlerinin en zor anı, bu sabaha uyanılan an, günün ilk zamanları, acının, yoksunluğun ve çaresizliğin en yoğun duyumsandığı an....